26 Aralık 2012 Çarşamba

Şeytanla Konuştum Dün

Benzer bir anı daha önce yaşamadım diye, bu benim ilk ve umarım, son tecrübemdir diye; yazıyorum...

Yaşadıklarımdan öğrenmek istediğim ama öğrenmeyi bir türlü başaramadığım zamanlarda ortaya çıkan anlar. İşte onlar beni zorlayan, yoran ve yeniden en başa döndüren...

Eledim hayatımdakileri, bitirdim hikayeleri, kırdım kalemleri. Ben öyle sandım ya da.
Kafamı çevirdiğim, gözlerimi diktiğim her yerde; hala onlar var. Benim yok sandıklarım...

Evet beceremediğimi biliyorum. Ama, "çaba harcamadım, bir şey yapmadım, mucizemi bekledim" demiyorum. Çabaladım, emek harcadım, yoruldum. Ama olmadı. Bu hikaye bitmedi, bitiremedim. Şimdilik!

Dün ilk defa gözgöze geldim ve ŞeYtaNla konuştum...
Büyükçe bir depremi yaşamış ruhun dile geldiği an ve karşısındaki canlı da ben.
Direkt baktı gözlerime. Bir insanın ömründe hiç unutamayacağı en derindeki kötülükten gelen gözlerle baktı. En acımasız, en hain ve nefret dolu gözler.
Tek nefeste söyledim diyeceğimi. Kaçırmadan gözlerimi, düşürmeden omuzlarımı.

Ama unutmadım karşımadakinin şeytana yakın, hatta şeytanın ta kendisi olduğunu. O da unutturmadı...
Baktı, baktı, baktı...
Hiç kıpırdamadı, hiç jest mimik yoktu. Sadece baktı ve bir cümle söyledi.

O ruh ki; yalnız karanlığı sevmiş, orada yaşamış. Kendini göklere çıkarmış, yanındakini umursamamış, Allah'a sığınmış görüntüde ama Allah'ın yarattığına değer vermemiş. O ruh ki; yalnız kötüyü sevmiş, iyilikle hiç tanışmamış, acımış, acıtmış. Saldırmış, boş durmamış.

Şeytanla ilk kez konuştum dün. Gözlerine baktım, kapkara ve kasvetli gözlerine...
İfadesi, bugün ve yarın unutmayacağım şekilde kazındı hafızama. Artık şeytanı tanıyorum.

DY
26/12/2012







14 Aralık 2012 Cuma

Yakınız Kaybetmeye

Bir gün, elindekinin kıymetini anlayacaktır insanoğlu. Vazgeçip; toparlanacaktır, inanıyorum...
Kaybetmeye üç kala, belki bir ; ama farkına varacaktır, biliyorum.

Her sabah, bir çatının altında uyanıp, çalışmak için gittiği diğer bir çatının altındayken, sahip olduklarını görecektir. Acıkıp yemek yediğini, susayıp su içtiğini; çayın yanına tatlısını alıp keyif yaparken, hiç şükretmediğini anlayacaktır.
Bugüne kadar şikeyet ettiği şeyleri durup düşünecek insanoğlu. Kaybettiğinde değil, çok yaklaştığında fark edecek. Benim hala var umudum.

DY


22 Kasım 2012 Perşembe

Bu Mesaj Sana Özel

İş hayatındaki zorluklar, üstesinden gelemeyecekmişiz gibi durduğunda, yapabileceğimiz en güzel şey; cebimizdekilere göz atmaktır.
Cebimizdekiler yüzümüzde bir gülümsemeye neden olmuyorsa, gitme zamanı gelmiş demektir...

Özel yaşamda olduğu gibi, iş hayatında da inişler, çıkışlar, dalgalanmalar ve durgun süreçler yaşanabilir. Önemli olan, en kötü anda bile olumlu tarafı var mı diye düşünmek ve varsa en çok o taraftan bakmaya çabalamaktır. Herkesin başarabileceği bir şey değil bu. Çünkü zorluk, her bünyede farklı ağırdır. Üstesinden gelemeyeceğimiz şey yoktur bu hayatta. Böyle söylüyorum, çünkü sizlerden öğrendiğim bu. Hepinizin birbirinden farklı hikayesi var. Gördüm ki, hepiniz üstesinden gelmişsiniz, gelmeye devam ediyorsunuz.

Bu satırları yazarken, ilk kez “ne düşünürsünüz” diye düşünmedim. Tek istediğim; yaşadığımız sıkıcı, zor, stresli, yoğun ve mutsuz günlerin geçeceğini hatırlatmaktı. Bu da bir süreç. Gönülden inanan, içindeki ışığı, yüzündeki tebessümü kaybetmeyen herkesin tamamlayabileceği bir süreç. Tam aksi tanımdakilerinse, tıkanıp kalacağı umutsuz bir süreç...

Her biriniz ayrı ayrı değerlisiniz. Hayatlarınız, kararlarınız, hayalleriniz değerli.
İş hayatında bu değeri sabit kılmak için; biraz çaba harcamak, sağlam bir karakterle yaşamaya devam etmek, saygı ve sevgiyi asla bünyeden uzaklaştırmamak gerek.

Eğer isterseniz, bu sıkıntılı, sancılı süreci de aşabilirsiniz. Şimdiyi değil, yarını düşünün yeter ki...

Hayatın her anı için;
İyi şanslar,

DY

20 Kasım 2012 Salı


Bugün

İçimde taşanları, kendi taşımak üzere alabilecek biri yoktu etrafımda. Bundan sonra olması da mümkün değildi. Bencilliğin ve umursamazlığın yönettiği kalplerle doluydu gün artık.

Çocukça ve hatta sağlıksız bir duruşla; üstesinden gelmeye gayret ederken: suların kontrol edemeyeceğim seviyelere yükselişini izlediğimi fark ettim. Oysa yapmam gereken yüzmeyi öğrenmekti. Yüz! Yüz hadi! komutu gelse de güçlü bir sesle; beceremedim. Kulaç atmam, yol almam gerekiyordu. Bildiğim buydu, uyguladığım başka...

İnsan kendi çözümlerini bulmaya gayret ederdi bana göre. Ben de yüzemiyordum ama boğulmak da istemiyordum. Çok korkuyor ve tutunmak istiyordum bir şeylere.

Kendimi buldum!
İçimdeki bana tutundum ve şimdi,o suda boğulmadan, hayatta kalmayı başarıyorum. Belki çok uzun süre sular çekilmeyecek, olsun. İçimde öyle bir ben var ki; hayatta kalmaya devam edecek.

DY

15 Ekim 2012 Pazartesi


AYNAYA BAK 

Bir kez daha anladım ki; aslında güzeldi hayatım. Yolda elbette dikenler vardı, taşlar, hatta yarıklar... Ama dün bir kez daha anladım ki; aslında güzeldi hayatım.

Aldığım bir haberin ardından, gittim onu kucakladım, sarıldım, kokladım, öptüm. Dua ettim, şükrettim. Yeniden sevdim o an, yeniden bağlandım. Yaptıklarını bağışladım.

Telefonun öbür ucundaki en yakın arkadaşımdı. Bir kez daha yaralanmış, bir kez daha kalbi kırılmıştı. Anlattıklarının karşısında soğuk kanlı durmaya çalışsam da insanların içindeki acımasız güçten korkmuş, aralarda o bilmese de çok defa yutkunmuştum. Sonradan fark ettim ki; nefes almadan dinliyordum onu. İnsan denen canlının, ne kadar aşağılık olabileceğini tahmin etmeye çalışmaya gerek yoktu. Öylesine bir hikayeydi ki bu, o anlattıkça bir öfke dağı oluştu içimde. Bin türlü şey geçiyordu aklımdan. Peş peşe sıralanmış, bütün düşüncelerim bir diğerini geçmeye çalışıyor gibi hızlı hızlı... 

Yeniden toparlanması ve aslında en önemlisi, bu olaylardan dersler alması gerekiyordu. Çünkü hayat buydu.

Şimdi dostu olarak bana binlerce soru bıraktı telefonu kapatırken. Akşam olduğunda hala sözleri vardı kafamın bir köşesinde. Unutamıyordum ki... Unutulacak gibi de değildi. Sıcaktı, tazeydi. 

Sadece "insanoğlunun" ne kadar acımasız olduğunu hatırlamak gerek dedim içimden. Her birinden belki de bir gün, aynı darbeyi alabileceğin gerçeğini kabul etmek ve ne olursa olsun, kırılan kalbi tamir edebilmeyi başarabilmek gerek devam etmek için. Bunları tekrar tekrar söyledim kendime. 

Onurlu ve güzel ruhlu biri olmak ve öyle kalmak aslında zordu bu hayatta. Çünkü etrafımızdaki herkes en çok kendini seviyordu. En çok kendini severken, iyi bir insan olmak zordu bana göre. Hırsları törpülemek, menfaati görmezden gelmek, bencilliği unutmak zordu.

Bize verilen bu tek şansı nasıl kullanacağımızı kendimiz seçiyoruz. Yaptığımız seçimlerin birilerini üzmesi ya da mutlu etmesi, tamamen bize bağlı. 
Bence birinin canını acıttıktan sonra, yüzleşmek için aynaya bakmak gerek. O an bir şey hissetmiyorsak,  yarın yeni bir insana zarar verebiliriz demektir. Anladığım o ki, dostumun canını acıtanlar ne bir kalbe, ne bir yüze ne de aynaya sahip değiller.

DY
15.10.2012

9 Ekim 2012 Salı

                       SENİN İÇİN YAZACAĞIM


Bir hikaye yazacağım sana. Okurken; "ağlamak ve öfke" arasında gidip geleceğin. İç çekeceğin ve yine sinirleneceğin bir hikaye.
Sana şimdilerde anlatamadığım, her şeyi çok net anlayabileceğin, kendine ya da bana soru sormana gerek kalmayacak bir hikaye olacak bu.

Sana yazdığım satırların üzerinden, sadece bir kez geçeceksin. Yeniden okumayacak, elindeki kağıdı bir süre sadece izleyeceksin. Gözlerinde canlanacağım o an. Korkutacak seni önündeki günler. Yalnızlığına mı yoksa bensizliğe mi ağlayacaksın? Keşke bilseydim... Yok! önemi yok artık; bilsem ne olur bilmesem ne?
Yalnızlığın korkutur belki, belki de bensizlik acıtır içini kim bilir. Her ne olursa olsun biliyorum ki elindeki hikaye anlatacak sana her şeyi.

İlk neyi çok iyi anlamanı istiyorum biliyor musun? Senin için her şeyi yapabileceğim bir ömrü yaşadığımı yanındayken. Hiç korkutmadığını beni zorlukların ve hiç bıktırmadığını olumsuzlukların. Seninleyken her şeyin üstesinden gelebileceğim bir hayatı yaşadığımı, sen yokken bir hiç olduğumu bilmeni istiyorum en çok.

İşte bu yüzden biliyorum ki, en çok;  elindeki kağıda yazdıklarım  üzecek seni bu hayatta. İşte okuyacağın o hikaye nefes alışını bile etkileyecek. Canını sıkacak, içini burkacak. Biz bilir ve söyleriz ya erkekler ağlamaz; o söz senin için geçerli olmayacak elinde o kağıt varken.

Sen o kadar dik duracaksın ki o an bile; eminim "keşke" dememek için kendinle savaşacaksın. Öyle bir cümleye başlarsan yenilmiş olacaksın. Yok; sen asla "keşke"li bir cümle kurmazsın. Anlamsız olacak, yersiz olacak, kurma!

Çözdüğün an gelecek, yaşamın şifresini. Elindeki hiçlik sana sonucu vermiş olacak.
Hayat bir kere, bir tek şansın var. Nasıl istiyorsan öyle yaşa. Asla kadere bırakma, seçimleri hep sen yap!

Deniz YILMAZ
9 Ekim 2012





27 Temmuz 2012 Cuma

AŞK Özlenirmiş


Zaman geçtikçe, aklıma hep ilkler gelir benim; yanında ilk ağladığım gün mesela!?
Sanki dünya dönmeyi bırakmıştı senin için. Karşımda eriyordun, dün gibi hatırlarım. Gözümden akan yaş, gözyaşım değildi, sanki yüreğin kanıyordu. Birini çok sevmek böyle bir şeydi biliyordum. Korkmuştum bana olan sevginden adeta. Şimdiyse; gözyaşlarımı kendim siliyorum sen yoksun.

Sen benim hatırladığım ilklerde hep çok güzelsin. Elimi ilk tuttuğun günü hatırlıyorum...
Heyecanını, deli gibi çarpan kalbinin sesini bile hatırlıyorum...
Arabanın koltuğunda öylece yola bakıyordum ilk elimi tuttuğunda. Tepe takla olan yolu hatırlıyorum, bir de kekelediğimi...
Şimdi elimi ısıtacak bir dokunuş arıyorum ama sen yoksun.

Ve ilk defa sarıldın bana; bir akşam vaktiydi...
Kokunu duyduğumda ilk hissettiğim ve şu an hala hatırladığım; daha önce başka hiçbir şeyin beni bu kadar heyecanlandırmadığıydı. Ya sen nasıldın? Hatırlıyor musun merak ediyorum...
Titriyordu ellerin, kolların, nefesin bile titriyordu. Bunca yıl geçti  aradan ama seni sana anlatırken bile hissettim, yaşadığım heyecanı. Şimdiyse yalnızlığıma sarıldım, onunla yaşıyorum...

Ben aşkın ilk zamanlarını seviyorum. Alışkanlıklara dönmüş, sadık sevgileri değil. Ben aşkın, biri ağlarken kanayan yüreğini seviyorum, umursamaz tavırları değil.
Heyecandan aralıksız çarpan kalbi, tutkuyla kavrulan yürekleri, midede hissedilen krampları ve kelebekleri seviyorum.
Beni ilk gördüğün ana geri dönelim, ben ağlarken gözlerimin içine bak, ellerinde tut, sakın, sakla hep sarıl istiyorum.

Bana yeniden aşkı hatırlat, bana aşktan söz et istiyorum.
Sadece senden istiyorum...

DY

12 Temmuz 2012 Perşembe

BİR SEÇİM YAP VE O YALNIZLIK OLMASIN

İnsan yalnız kalmamalı yaşamda... Hep birisi olmalı yanında. Ve o “birisi” ortağı olmalı adeta!
Yaşam ortağı, dert ortağı, keyif ortağı, hüznün ortağı olmalı...
En çok kendime bakıyorum bu hayatı çözmeye çalıştığımda. En çok kendimden yola çıkıyorum. Kolaya kaçmıyorum; en iyi kendimi tanıyorum çünkü. “Ben hayatımı yalnız yaşasaydım ne olurdu”yu düşünüyorum sık sık. İnsanlar hem zorlar birbirine, hem muhtaç. Bu çok aşikar...
Boyun eğmek zorunda olduğumuz öyle çok şey var ki şu kısa ömürde. Saysam şimdi en başından, ta başından; giriş-gelişme-sonuç diye bağlı kalamayız yazım kurallarına... Bitmez çünkü... Mecburuz çünkü... İşe gidip gelmeye, sevmesek de tahammül etmeye, istemesek de görüşmeye... ve daha neleeeer neler...
Hayatı anlamak için zaman harcamayan insanlar var etrafımda. Bir de benim gibi anlamak için yırtınan, her gün bir şey bulduğunu sanıp, ertesi gün hüsrana uğrayan... Hayatı çözebilen yok. “Ben varım” diyen varsa da “delidir” derim J. Hayat şifreli ve çözebilmek mümkün değil!
Herkesin yaşayışı farklı biliyorum. Ama bu konuda inandığım ve bildiğim tek şey; kimse yalnız yaşamak istemez. Yalnız gülmek, yalnız ağlamak... Kimse yalnız ölmek istemez!
Sahip olduğum her şeyi düşündüğümde, “iyi ki paylaşabiliyorum” diyorum. Paylaştığımda yalnız değilim diyorum. Ve seviyorum sahip olduklarımı, fazlasını beklemiyorum, gelirse sarılıyorum onlara...
Korkuyorum evet. En büyük korkum yalnızlık. Sevmem. İstemem.
Kararlar ve seçimler sayesinde yalnız kalınır. Yanlış kararlar alınsa da “hataymış” deyip vazgeçilir. Bunu erdem sahibi insan yapabilir. Ben o olmalıyım.
Bilmeliyim ki; beni yalnızlığa itecek bir karar alırsam tatsız günler gelecek, bilmeliyim ki; hayat anlamsız ve sessiz gelecek. Bilmeliyim ki; yalnızlık beni ele geçirdiğinde, gülümseyişim bitecek.
Ve şimdi son olarak evrene diyorum ki; yapmaya çalıştığım şeyi gör lütfen. Sevgiyle ve gülümseyişle yaşamak istiyorum. Sen de yardım et, yolları aç bana, mucizeyi yaşatmaya devam et J.

12 Temmuz 2012
DY

26 Haziran 2012 Salı

Bu tatlı tekne, Serhat kaptana ait. Cunda adasının en şeker adamı!
Bilirsiniz; genelde tekne turları çok gürültülü, lezzetsiz balık ya da köfte sunumu, kalabalık koylar sonunda biter. Ancak Serhat kaptanın yolculuk anlayışı asla bu değil :)
Öylesine güzel bir öğle yemeği yedik, öylesine güzel koylarda yüzdük ki, tadı damağımızda kaldı.

Cunda'ya yolunuz düşerse, mutlaka Serhat kaptanı bulun.
Teknesinin adı "Yolcudur Abbas" :)

19 Haziran 2012 Salı

Samet Çevirmeci

Hayatın anlamsızlığını, boşluğunu, yokluğunu sorguladığım gün bugün!
Gözlerim acıyana, kalbim çarpmaktan yorulana, aklım karışmaktan bulanana kadar sorguladığım gün.
Acımı anlatacak söz var mı ki? Çaresizce kabullendiğimiz gerçeklerden birini öğrenmedim mi bugün? Evet. Gün o gün. Gerçekleri duyup çaresizce kabullendiğim gün.

Samet bir dalış kazası geçirip hayatını kaybetmiş...
Biraz daha anlamlı olamaz mıydın hayat? Biraz daha mantıklı olamaz mıydın?
Anlamsızlaşan yaşamı ne yapalım? Ne çok soru var kafamda bunları kime soralım???????
Samet neden gitti? Bu kadarcık mı bütün her şey? Bu mu?

Seni önemsememeyi öğrendiğim gün bugün hayat! Seni ve getirdiklerini önemsemediğim gün...
Yaşam şifreli falan değil. Yaşam aslında çok basit. Ne şifresi var ne de başka bir gizemi! Boş, bomboş aslında yaşam. Bugün yaşıyorsan, "vay be yaşıyorum" dememen gereken, yarını asla planlamaman gereken bir dünya burası.
Hiçbir zaman anlamamız mümkün değil biliyorum. Bu yazı yarın, belki öbür gün benim de aklımdan uçup gitmeyecek mi? Bu nasıl bir düzen?

Sebebini söylesin biri. Neden geldik bu dünyaya? ne için savaşıyoruz birileri açıklasın!

31 Mayıs 2012 Perşembe


Seçim Benim Olmalı

Dünyayı anlamaya başlarmış insan otuzunda. Hayatı tanır, sever ya da vazgeçermiş.
Son zamanlarda nasıl bir şanssa bu; üst üste geldi öfke krizleri. Sevmedim dediğim her şey geldi buldu beni. Korkmak istemedim olacaklardan ama zihnimde iyi bir şey de canlanmadı günlerdir.
Zorlanıyordum...
Stresin beni yavaş yavaş erittiğini düşünüyordum. Kalbim normal ritmini unutmuş, artık sürekli hızlı çarpmaya başlamıştı. Nefes alıp almadığımın farkına vardığımda hep çok geç kalmış oluyordum. Bedenime yaptığım haksızlığa son vermek için...
Hani ben farkında yaşıyordum hayatı? Hani ben alıcıları açık biriydim?
Hayat, o kadar da toz pembe değil biliyordum da bu kadar zorlanacağımı da düşünmedim hiç!
Yorgundum...
Yeten ve kalan nefesimle, son defa söyleyecektim. Ona da başkasına da... Dinlerler mi bilmiyordum ama söyleyecektim...
Strese maruz kaldığım için mutsuz ve yorgun düştüm. Bana ait yaşam alanını, stresle daraltan ve özgürlüğümü kısıtlayan herkesi, çıkarmak istiyorum hayatımdan ve her şeyi...
Gerçek olan benim, bir gün anıları ve huzurlu yaşamı sona erecek olan da benim. Öyleyse kararları ben vermeliyim.
Gitmeyi seçebilmeliyim. Vazgeçebilmeyi de...

DY
25/05/2012

4 Nisan 2012 Çarşamba

Kalbim

Durma kalbim, sakın savrulma.
Onca şey yaşadın, hala yolundasın.Şimdi sakın durma, sevmeye devam et.
Sadece çarpıyor olman yetmez. Dün gibi, ilk gün gibi sevmelisin.
Sen beni duy, ben de seninle güçleneyim...

DY

Milagro

İçim içimi yedi yine de isteklerimi söylemedim. Hayallerimi bir kenara attım. Sendin, fikirlerin ve isteklerindi önemli olan.
Çünkü hiç istemedim gitmeni.Çünkü hiç istemedim bitmeni...
Seni "mucizem" diye tanımladım, mucizeydin ve kalmalıydın. Aslında gitme, bitme diye değil; hep yaşat mucizemi diye sustum.
Kabullendiğim öyle çok şey oldu ki...
Bir kez daha başa dönebilsek, yine kabul eder miyim diye sorguladığım, şüpheye düştüğüm, "değer mi" dediğim, çok şey var...
"Yalnız sevgiyle olur mu?" diyen bir dolu insan, etrafımdaki eş ve ilişki örnekleri, bambaşka sığ hesaplar, apayrı dünyalar... Yok! öyle değildik biz. İşte bu yüzden güzeldik.

Adımız "gerçek" bizim.  Sen de benim mucizem!
Sevgiyle kal...

DY

12 Mart 2012 Pazartesi

Sahip Olduklarımız

Mesela ben şimdi burada olmak istemiyorum. Allah bana bir kader vermiş çok şükür gayet de iyi ilerledi 32 yıl J
Ama bazen istediğim yerde olmak, istemediğim yerde olmamak istiyorum.
İnsanların bazıları şanslı doğmuşlar, biz onlardan mıyız değil miyiz onu bile çözemedim.
Sağlık sorunumuz yok, ailelerimiz mükemmel. Yanımızdaki insanlar sahte değil. Gerçek bir sevgi nasıldır iyi biliyoruz vs.
Ama bunlar yetiyor mu bize? Bazen evet. Bazen hayır.
Karnımız doyuyor, mis gibi uyku çekebiliyoruz sağlıkla. Ama bazen yetiyor, bazen hayır L
Para her şey demek değil diyoruz ama şu anda sıcak bir ülkede tatil yapıyor ya da keyfime göre bir konuda araştırma yapıyor olabilirdim.
Ülke ülke gezecek kadar param olabilirdi de …
Ama yok.
Bugün burada olmak istemiyorsam, kapıdan çıkıp gidebilmeliydim. Ben böyle bir hayata sahip olabilirdim.
Ama yok!

DY

21 Şubat 2012 Salı

Gerçek Nedir?

Şöyle olduğum yerden en uç noktaya doğru baktım bugün. İlişkilere, ilişkilerime, ilişiklendirildiklerime...

Kendimdeki en büyük eksik nedir diye sorduğumda, içinden çıkabilmek için, uzaktan bakarım. Sessizce izler, bir çözüm ararım. Eksik, kendim gibi sanmak insanları. Eksik, sevmeye devam edip, inanmak.
İnsanlara inanmakmış eksik. Sevmekmiş. Kendini bilir insan, kalbini tanır.

Siz kalbinizi tanıyabildiniz mi?

Öyle çok cezalandırdım ki kendimi bugüne kadar. Of hem de nasıl, defalarca. Ağlarken, nefretle bağırdım kendime; "sen neden akıllanmıyorsunnnnn?" Çok söylendim. Çok öfkelendim.
"Değişirim" diyor ya insan. Yok yalan o, değişmiyor aslında insan!
Sadece zorluyor kendini. Ama sonuç hep aynı...

Bir insan değer verecekse, hak edene vermeli. Hak etmeyene ne değer vermeli ne de onu sevmeli.

Yazdıkça, kendime yaptığım tüm kötülük için bir kez daha öfkeleniyorum. Durdurmak istesem de olmuyor. Hepsini hatırlıyorum...
Niye? Neden? sorularını sormamayı öğrenmeliyim artık. İnsanları oldukları gibi kabul etmeli, beklenti içine girmemeliyim. Kendime dert mi arıyorum anlamadım ki?
Artık bencilliği kabul eden bir toplumda yaşadığımı, sevgi sözcüğünün tanınmadığını, dürüstlük ve samimiyetin olmadığını anlamalıyım. Ben uzaydan mı geldim acaba?
Yol yakın, biraz daha vaktim var. Toparlayabilirim sanki? Öyleyse kalan zamanımı; bu kadar hassas, bu kadar incinmeye açık olmadan da tamamlayabilirim...
Kendime bir kez daha kızmak istemiyorum. Bir hayal kırıklığı daha olmaz. Bundan sonrasını güzelleştirmeliyim.

Unuttuğum şeyi, yeniden hatırlamalıyım. Benim gücüm, temiz kalbim!!!

3 Şubat 2012 Cuma

Kadın Olmak

Birkaç gündür değişik duygulardayım. Aslında adına "içe dönüş" diyebilirim. Kendimi dinlemeye başladım. Hissettiklerimi önemsemeye...
Dünyaya gelirken ve yaşarken çok da farkında olmuyoruz ama biz kadınlar aslında çok farklıyız. Var oluş nedenimiz karşı cinsten farklı. Anlayamadığımız şeyse, ayrıcalıklı ve çok özel olduğumuz.
Ayrıcalıklı yaratılışın kıymetini bilmeyip, bir erkeğin bizi incitmesine izin veriyoruz. Odak noktası yapıyoruz. Tapıyoruz bile bazen.
İyi beslensin, üşütmesin, yedirelim, içirelim, sakınalım, sevelim, sadık kalalım, bağlı yaşayıp öyle ölelim. Öyle çok şey var ki daha sayabileceğim...
Yapmayı bıraktığımız anda izleyelim karşımızdaki erkeği. Bakalım neler oluyor...
Babamı düşünüyorum en basiti;
Annem her sabah, babam o gün ne giyecekse hazırlar verir. Kış gelir ona uygun botlarını çıkarır, yazın da ayakkabı, buna bağlı olarak değişir. Yine kadındır baş rolde...Verdiğim örneklere şaşıran olduğunu sanmıyorum. Üstlendiğimiz görevin ne kadar ağır olduğunu ancak otuzu geçince anlayabildim.
Bir kere bir kadın, otuzundan önce kişiliğini bulmuş sayılmaz bana göre. Öyle çok değişiyoruz ki... Duruşun değişiyor, bakışın, sevişin, özleyişin, aklın... Bu değişime engel olamıyorsun. Sevdiğin yemekler bile değişiyor.
Kendini tanımaya başlıyorsun ve bu esnada hayatının hazzını yaşıyorsun. Kadın olmak ayrıcalık diyorum ya...
Artık anlıyorsun ki, hayat aslında senin düşündüğün gibi değil. Bu ayrıcalığı ve özel oluşu önemseyen birileri yoksa etrafında, hayat sana o hazzı yaşatmıyor. İşte o an, sen de kadın olduğunu unutuyor, savruluyorsun sert esen rüzgarlarla.
Oysa öyle olmamalıydı...
Senin de ellerin narin, gözlerin puslu değil miydi? Sen de çok çabuk incinebilen, hassas bir canlı değil miydin? Diğerlerinden farkın neydi de sen anlayamadın kadın olduğunu?

Hangimizin koruyucu melekleri var bu hayatta?
Ben söyliyim;
Kendine eş bulan tüm erkeklerin.
Düşünüyorum da erkekler biraz fazla şanslı bu hayatta. Oysa özel olan biz değil miydik?
Erkeği bir annesi korur kollar, bir de eşi. Ona masum bir çocuk gibi bakar kadın. Ömrünü adar.

İşte ben de kendime bakıyorum, yazık ki aynı yolda ilerliyorum... Durmak gerekmez mi artık?
Kadın olup narin olan sensin, canı daha çabuk yanan, daha çok üşüyen, daha çabuk acıkan, daha çok duygulanan, hassas olan, ince olan, kırılgan. Yahu kadın olan sensin, korunan sen ol. İncinmemek için korunan sen ol.

Kıymetini bilmediğimiz bir ayrıcalığımız var ya hani. İşte tamam, bugünden itibaren her kadın kendi değerini bilsin. Bunu kabul etsin, kabullendirsin. İşte o zaman her şey çok farklı olacak.

DY

9 Ocak 2012 Pazartesi

Mavi Kapı

Kapalı bir kapı var önümde. Açıp girebilirim ama uzun süredir önündeyim. Kıpırdamıyorum.
Rengi mavi kapının... İçerden hiçbir ses gelmiyor. Korkuyorum.
Uzanıp uzanıp geri çekiyorum kendimi. Önce çalsam mı kapıyı? Zili de yok ki?

Kapı önümde kapalı haliyle duruyor ama içeri giremiyorum. Arkamı dönüp gidemiyorum da...
En sevdiğime umut bağlıyorum. Ona soruyorum "yardım eder misin?"
"Yalnızsın. Kararı kendin vereceksin" diyor. Dönüp arkasını gidiyor. Kapı masmavi, gökyüzü gibi...
Ama sessiz işte... Korkuyorum.

Sanki haftalardır aynı kapının önündeydim. Artık bir karar verip harekete geçmeliydim.
Ya açacak içeri girecektim ya da arkamı dönüp gidecek.
Uzanacağım ve açacağım kapıyı.
Biliyorum. Sondayım...
DY

5 Ocak 2012 Perşembe

Anlar mı?

Hayat senin sandığın kadar uzun değil. Senin planlarını uygulamanı beklemeyebilir. Unuttuğun bir detay oldu bu hep. Erteledin… Sevdin ertelemeyi, korkmadın. Oysa ne sen, ne de bir başkası bilmiyordu kalan ömrünü, kalan gününü…
Hayat senin sandığın kadar uzun değildi… Göremedin.
Aslında birkaç dakika bakabilseydin gerçekten dışardan ona. Hayata biraz farkında olup bakabilseydin keşke…
Canın neyi ne zaman istese yapabilseydin, ertelemeseydin keşke. Yanında hep bu sesle sürekli vardım. Sanki ben senin iç sesindim. Hep vardım, oradaydım. Durmadan hatırlattım sana. Ama yetemedim. Hatırlaman seni harekete geçiremedi.
Kış gelip geçti, yazlar da… Bir güzel harcadın ömrünü. Yaşlarına üzülmedin. Oysa bak zaman acımadı bize…
DY

2 Ocak 2012 Pazartesi

Zor Olan

Çok zordu biliyor musun?
İnsan olup da bu hayali kurmamak çok zordu. Seninle yaşlanmayı istememek.
Seni bu kadar büyütmüşken içimde, senden vazgeçmek, seninle geleceğe dair bir hayal kurmamak çok zordu.
Sana saygı duymak kolay olandı. Anlamak zor. Seni anladığımı söyledim ya aslında hiç anlamamıştım. Bir tek kelimeni bile anlamamıştım!
Artık yoruldum. Düşlerim de bitti, hayallerim de korkma! Sen de anlatmaya çalışma artık kendini.
Etrafıma baktığımda gördüğümü sen görmüyorsan, benim istediğimi istemiyorsan, benim hislerimi paylaşmıyorsan, ikimiz de bir şey yapamayız. Kabul ettiğim tek şey bu. Sözlerin değil. Sözlerin güvenli değil...
Bu anlatılacak bir şey değil, öğretilecek de... Bu hissedilebilir. Sen hissedemedin.
Seni suçlamayacağım asla. Hayatım boyunca bir an bile seni suçlamayacağım. Tek istediğim ne biliyor musun? Pişman olman. Bu seçiminle; aslında bir vazgeçişe kalkıştığını anladığında, deliler gibi pişman olman.

DY

30 Aralık 2011 Cuma

2012 İyilere Şans Getirecek

Hayatın çok kısa olduğunu, zamanın su gibi akıp geçtiğini, huzur ve mutluluğun zor yakalanıp kolay kaybedildiğini yeniden hatırlarsak; bütün bunları hiç unutmayacağınız bir yıl geçirmenizi dilerim.

2012’de;
Dünyaya geliş nedeninizi bulmanızı, farkındalıklarınızın artmasını, iç huzurunuzu yakalamanızı, mutluluktan ve başarıdan hiç kopmamanızı dilerim.
Bu yıl; bütün güzel şeyler iyi kalpli insanları bulsun…

Sevgiler,