30 Aralık 2011 Cuma

2012 İyilere Şans Getirecek

Hayatın çok kısa olduğunu, zamanın su gibi akıp geçtiğini, huzur ve mutluluğun zor yakalanıp kolay kaybedildiğini yeniden hatırlarsak; bütün bunları hiç unutmayacağınız bir yıl geçirmenizi dilerim.

2012’de;
Dünyaya geliş nedeninizi bulmanızı, farkındalıklarınızın artmasını, iç huzurunuzu yakalamanızı, mutluluktan ve başarıdan hiç kopmamanızı dilerim.
Bu yıl; bütün güzel şeyler iyi kalpli insanları bulsun…

Sevgiler,

16 Aralık 2011 Cuma

Taha Bebeğim

Karnında bebek taşıyan bir annenin ne hissettiğini bilmesem de en yakınımdakinin hislerini anlayabilmek için ben de 9 ay boyunca bekledim onunla...
Günlerce; heyecanlı bekleyişler, merak etmeler, sesli sevmeler, tekmeleri dinlemeler devam ederken; o haberi alıverdik. Herkes çok mutluydu. Bense şaşkın :))
Gördüğüm şeyin tam olarak ne olduğunu, nereden geldiğini, nasıl nefes aldığını düşünmekle harcadığım 1 ay geçirdim. Anne ve babası hakkımda kim bilir neler düşündü. Sevmediğimi, beğenmediğimi :) ve kim bilir daha neler...
Günler kovaladı günleri, Nisan bitmiş, Mayıs ayı gelmişti bebeğin 40'ı 50'si derken neredeyse kocaman olmuştu. Tosuncuk hem çabuk büyüyor hem de onunla aynı gün doğan bebeklere fark atacak kadar da güzel yiyor, kilo alıyordu. 
Ben bütün bunlar olurken, uzaktan izleyen, ilgisiz, sevgisiz teyze modunda, kendi dünyasında yuvarlanıp gidiyordum. 
Bir gün;
Normal devam eden günlerden bir gün; bebeğin artık bazı şeylerin farkında olduğunu gördüm. Dokunmaya, iletişim kurmaya başlamıştı. Sürekli anlamlı bakışlar atıp kendine aşık etmeye ant içmiş gibiydi. Etrafındaki insanları mest etmek için doğmuştu sanki.
Önce kendine bağlayacak, sonra aşık edecek, sonra kendini arada göstererek özlemden acı çektirip işkence yapacaktı. Kararlıydı...  :))
Bense; izleme aşamasını çoktan geçmiş, o minik elli canavarın yüzüme, burnuma, saçlarıma dokunmasından aldığım keyfin tadını çıkarmaya başlamıştım. Onunla karşılıklı geldiğimde, kurduğu göz temasını hiçbir şeye değişmeyeceğimi düşünmezdim. Elleri yüzüme dokunduğunda aldığım hazzın beni mest edeceğini bilmezdim. Yaptığım hareketleri taklit etmeye çalıştığında, tam bir oyuncu olduğunda, kendini izletmesini bu kadar iyi bileceğini düşünmezdim. Hayata geliş nedenimizi çözmüş değilim ama bu duygunun yaşanması gerektiğini anladım. Hayatta bir kez olsun; bir bebeğin hiçbir şeyi bilmez doğmuş halinden, farkında olma anına geçişinin izlenmesinin şart olduğunu düşünmeye başladım. Gözlerini düşündükçe, beni gördüğünde attığı çığlığı ve ellerini hayal ettikçe; her gün daha fazla istiyorum yaşamayı. Bana akıp gürleyen bir pınar verdi gelişiyle...
Yaşam pınarı dediğimiz şeyi ben görüyorum artık. Gürül gürül akıyor tam yanımda...

Yazdığım bu bebek ailemi de aşkın, sevginin, huzurun ve neşenin ortasına savurdu attı. Hepimiz deliler gibi ismini sayıklar olduk. Anlam kazandı yaşamımız. Zenginliği, hala para sananlara güler olduk. Zenginlik bizim için; Taha'nın attığı adım, gülümseyişi, dokunuşu ve o ilk kelimesi oldu artık.
Kalbimde kocaman bir yer daha açtı gelişiyle...

Şimdi ne istiyorum?
Bana verilen nefes adedim fazla olsun, Taha sarı teyzesini tanısın. Nefes adedim fazla olsun, Taha sarı teyzesiyle zaman geçirebilsin. Ona "iyi insan ol Taha, sakın kalbinde kötülük olmasın, hırs olmasın. Yürekli ol, aşık ol, adam ol, sevebilen ol, sevince söyleyebilen ol Taha. Aileni hiçbir şeye değişmeyen ol, saygılı ol, saygı gör Taha"...
Kalan nefes adedim yetsin! Yetsin ki; o bebeğin büyürken yanında olmak hayalime kavuşabileyim.
Çünkü bu abuk sabuk dünyadaki en kıymetli duyguları tattım, bir; bu bebeğe duyduğum aşkı yaşamak kaldı... :)

DY

15 Aralık 2011 Perşembe

Harcadığın Zaman

Yeni bir ışık gerekiyordu ona. O ışık konuşmalıydı, anlatmalıydı, oynamalıydı ona…
Onunla ilgili söylenenleri duydum. Neşesiz, renksiz, keyifsizmiş. Oysa; o da  1 yaşama şansı verilen canlılardan biriymiş ama farkında değilmiş…
Günü geldiği gibi yaşarken, ardında bıraktığı yılların hesabını da yapmamış. Özgür de bırakmamış; hem ruhunu hem de kendini…
Kapana kısılan bir fare gibiymiş yüreği. Çabası da olmamış ki kurtulmak için. Orada mutlu sanıyormuş kendini.
Bir işi, ailesi var ya yeter sanmış. Yetmez ki! Anlayamamış.
Ben biliyorum da mı konuşuyorum?
Evet biliyorum. Gerçekten biliyorum. Bazılarının keşfettiği şeyi ben de buldum;
Hayat ne sana, ne bana, ne de ona uzun. Hayat herkese kısa. Hayat acımasız, anlamsız… Hayat unutturan, zorlaştıran, hırslandıran, ağlatan…
Hayat ne film ne de oyun. Hayat çok gerçek… Hayat kurnazlık, umursamazlık…
Tamam mı? Gerçek mi? Yalan mı?

Hayat bu kadar boşken, gerek var mı? Ona bir daha soralım mı?
Şimdi bu çabaya, bu emeğe bunca telaşa gerek var mı?

Bırak kendini zamana. Yaşadığın sürece gülümsemeye, sevmeye, dert etmemeye gayretle yaşa.
Yaşadığın sürece; incitmemeye, üzmemeye, görmeye, değer vermeye gayretle yaşa.
Farkında yaşa.

Haydi, anlatsın birileri ona. Hayat 1 kere!

DY