29 Ağustos 2011 Pazartesi

Bilal'in Yeri

Belki defalarca geldik Kaş'a sabitlenip görememişiz ya, gerçekten şaşırdım :)
Bilal'in yerine, sahilden gidiş dönüş 10 TL'ye binip ulaştığın bir takayla gidiyorsun. Yolu çok keyifli...
Kendince bir yer inşaa etmiş ve gerçekten de iyi döndürüyor.
En sevdiğim vakit olan yemek vakti geldiğinde, önerilerini aldık ve Avcı böreğini denedik. Bir Meksika bir de Kaş'ta varmış :)) Denedik ve bayıldık!
Bilal'in yeri kalamar ailesiyle de meşhur artık bizim için. Bunu diğer yazımda, resimlerle anlatacağım. İlk kez bir kalamarı canlı gördüm ve ailesiyle ... Gerçekten harikaydı!

25 Ağustos 2011 Perşembe

SIFIRSIN

Dünyanın en yakışıklı, en zengin, en başarılı adamı da olsan, bir kadın seni çocuklarının babası olarak hayal edemiyorsa; sıfırsın!!



24 Ağustos 2011 Çarşamba

Kalk Be Aslanım!

Birçok kez, kaybedenleri düşünüp nefes alamadığım oldu. Düğüm düğüm boğazım. Gazete okumam, haber izlemem işte ben bu yüzden. Kaybedip, ağlamanın başka bir boyutunda kendini heba edenleri göremem. Dinleyemem ama çok düşünürüm. Bazen anneyi, bazen sevdiğini kaybeden kadını düşünürüm. Bu beni mahfeder, bitirir de engel olamam, durduramam...
Bir kadın kaybetti yakın zamanda eşini, sevdiğini, her şeyini. İki evladı bir de o kaldı geriye. Gördüm yüzünü. Acısını, bitmişliğini, kaybetmişliğini...
Onu kaybetmeden 3 yıl önce konuşmuştuk. Diyordu ki; "yıllar oldu eşim o, ama hala aşığım deliler gibi." Bu cümlesinden sonra hayranlık ve büyük bir saygıyla bakakaldım yüzüne kadının. O akşam bir rakı sofrasında yemekteydik. Eşi de yanında oturuyordu. Arada bakışıp, aşklarından çıkan enfes tadı yayıyorlardı etrafa. Biz de gülümseyerek haz alıyorduk sevgilerinin büyüklüğünden.
O akşamı hatırlamak istemiyorum, beynim geriye atmıyor o görüntüleri. Üzüyor beni. Katlanamıyorum. Kadın eşini kaybetti. Ben bunu düşünmeye dayanamıyorum. Peki o nasıl uyuyor geceleri? Sabah nasıl oluyor ona? Güneşi var mı kadının? Gecesi yıldızlı mı? Nasıl dayanıyor sevdiğinin gidişine? Gözyaşlarını düşünmüyorum, içindeki acıyı söylemiyorum artık kendime. Onun kaybeden olduğunu hatırladıkça ben bağırmak istiyorum toprağın altına Kalk Be Aslanım!  :.(


22 Ağustos 2011 Pazartesi

Zaman Kalmadı

Beklediğim şeyi neden beklediğimi bile bilmiyorum ama hazırlığını yapıyorum. "Çok üzüleceğim bak gör, çok zor olacak" diyorum nedense kendime sürekli... Bir insanın, kendine yapabileceği en saçma şey bu! Gel de engel ol hadi...
Gitti, gidecek az kaldı, son zamanlar, bu son tatil, son eğlenceler, son yemekler ... Her şeyi bitirdik, şimdi bir de bunu deneyeceğiz beraber. Ha! beraber diyorum; bilmiyorum ya o bensiz ya da ben onsuz devam edebiliriz de kim bilir?... Ama kendime yaptığım bu işkenceye devam etmek istemiyorum artık. Belki bugünden sonra başarabilirim. Kafamda neler olabileceğini canlandırırken yaşadığım saçma negatiflikten kurtarıyorum kendimi. Bugün bu kararı almak bile güzel :)

15 Ağustos 2011 Pazartesi


UNUTMA Kİ YALNIZ OLMAK, YANLIŞ YERDE VE YANLIŞ BİR KALPTE OLMAKTAN İYİDİR!!!

Uçurumda mıyım? Çukurda mı?

Bu kadar eşsiz bir ifadeyi duymamıştım uzun süredir kimseden. Duyduğum anı ve ortamı, o anda arka arkaya kurduğu cümleleri sanırım hiç unutmayacağım.
İnsan çok duyamaz bunları. Çok duymak ister ve ömrü boyunca bekler...

Onu anlamıştım aslında. Zaten uzun süredir anlıyordum. Yalnızca, gözlerine bakarak anlatamamıştım onu anladığımı. Kararları yoktu, planları, hayalleri, istekleri... Hiçbir şey hissetmiyordu, sanki hissizleşmişti. Biliyordum, sıkılmıştı. Kaybolmak istiyordu. Aslında içinden nelerin geçtiğini öyle iyi biliyordum ki... Ama susmanın tam zamanıydı. Çünkü "o" konuşuyordu. Hiç yapmadığı şekilde, hiç olmadığı kadar ciddi, hiç bakmadığı gibi derin. "O" konuşuyordu... Susmanın tam zamanıydı, aralarda, "hım hım, evet" bile demiyordum. Öyle güzel şeyler de değildi üstelik söyledikleri ama olsun, konuşuyordu...

Kaldı orada kalbim sanki. Masadan kalkmaya yakın, dilimden dökülen kelimeleri kontrol edenin ben olmadığıma eminim de, peki kimdi? Neydi içimdekileri bu kadar acımasızlaştıran? Düşünen, hisseden ve söyleyen ben olamam. Korkuyla karışık, geç kalmış binlerce cümleyi ardarda sıraladım sanki. Olacakları ne o ne de ben bilmiyoruz öylesine yaşıyoruz birbirimizi. İkimiz de korkuyoruz kaybetmekten ama bir şey de yapamıyoruz. Hem ağlamak istiyordum hem sevinmek. Hem korkuyordum, hem de emindim kendimden. Hiçbir şey sebepsiz değildi ki, yıllar geçmişti. Küçük, minik, heyecanlı, aşık kalbim gitmişti. O da beni anlıyordu biliyorum. Hüzün çöken sözlere son vermek istiyordu. Elinden bir şey gelmeyeceğini son kez söyledikten sonra, yanan bütün umut mumlarımı da söndürdü. Taş üstüne taş koydu, engelleri besledi, büyüttü. Bana, bizi kurtarmak, yaşatmak için hiçbir şey bırakmadı. Son kırıntılarını üfledi konuşurken, içimde ona ait ne varsa.
Ben o günü yok sayamam o da. Unutulmayacak belki ama öyle güzel şeyler gelecek ki, hatırladıkça gülümseyeceğiz belki. Kim bilir...

Kalbimi bıraktığım o masada, ona ait iki kelime yordu beni. Uçurumda mıyım? Çukurda mı?
Çünkü o da herkes gibi önce kendi durduğu yeri görmek istiyordu. Sen yalnız mısın? Üzgün ve mutsuz musun umrunda bile değildi. Kötü niyetinden değil, kendini önemsemesinden... Ben de gözlerindeki hüznü görmemezlikten gelip söyledim ona, "ben de durduğum yeri görmek istiyorum artık. Yalnızlık mı, sen mi?"


12 Ağustos 2011 Cuma

Nachos Sosu

Geçenlerde, "olur mu olmaz mı" yı çok düşünmeden girdik yeni bir denemenin içine. Malzemelerimiz belli...
Bolca domates, ince kıyılmış taze soğan, ince kıyılmış maydanoz ve biraz sıvı yağ,tuz, sarımsak.
Rende ya da robotta çekilmiş domateslerin içine kıyılan yeşil taze leziz sebzeleri ekleriz ve hepsini karıştırırız.
Ortaya çıkan domatesli nachos sosu tadından yenmez :p
Marketlerde süzme yoğurt satılıyor, yanına bir de süzme yoğurt servis ederseniz, inanılmaz güzel ikiliye merhaba der ve misafirlerinizi kolayca ağarlayabilirsiniz. Gerçekten denemenizi şiddetle öneririm.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Bayramda Kaş'a gitmek isterseniz

Günlerdir bir tek şey için uğraşıyordum. Üstelik de, son ana bırakmadım yani düşünün...
Ağustos 8 itibariyle araştırmaya başladım. Konaklanacak yer yok. Aaa nasıl olur? Ben ne yaparım? Bütün planlar suya mı düşer?
Hayır tabi ki :)
Kaş bölgesinde ne kadar pansiyon varsa aradım :)
Ama buldum, şanslıydım sanırım. Kimi aradıysam yer yok. Şaka mı bu ya? İnsanlar 29 Ağustos günü Arife olan ve sonrasındaki tarihleri kapsayan bayram tatili için ellerini çok çabuk tutmuş ve beni askıda bırakmışlardı. Hiç kibarca değil :P
Neyse, Saray Otel, iyi ki boşsun :)) Yaşasın!! Kaş'a gidiyoruz :)


Bekler seven

Çok uzatmasan?
Olmuyor, istemiyorum desen? Sen de benim gibi anı mı yaşıyorsun? Sana kızamam ki...
E ne var canım, ben de öyle yapıyorum. Hadi ileriye dönük plan yapalım. Başla! E hadi ama bir şeyler söyle. 
Neyin garantisi var ki hayatta? Biliyordum, benimle aynı fikirdesin... Bak, gördün mü işini nasıl da kolaylaştırıyorum... :)
Yok, kızmıyorum sana, bakma sen sözlerime. İçime attıklarıma, etraftan duyduklarıma, duyup da üzüldüklerime, sevip sahiplenenleri gördüğümde akan gözyaşlarıma, hızla geçen zamanıma, artık eskisi gibi olmayan heyecanıma, neşeli atmayan kalbime, biten aşkıma, kanayan yarama bakma.
Sen daha önce defalarca duydun bunları, duydun da inanmadın biteceğine aşkımın. Haklısın. Öylesine büyüktü ki, ben de inanmazdım.
Bilmediğin şeyleri anlatmıyorum sana değil mi? Çok seven her insan, bekler, bekler, bekler bekler, bekler (sabır işte :)) sonra gider...
Gitmek istemedim. Kaldım. Bekledim. İyi ki beklemişim biliyor musun?
Çünkü artık içime attıklarım yok, gözyaşları yok. İyi ki beklemişim. Çünkü artık beni üzen, tutan, bağlayan, acıtanlar da yok. İyi ki beklemişim biliyor musun?
Çünkü kendi kendine bitiyormuş zaten her şey. Ya seni severken gitmeyi deneseydim? :)
İyi ki o zaman gitmemişim...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Olabilir mi?

Bu kadar özgür olmak istiyorum yine...
Biraz sakin, biraz yalnız, biraz da uzak...

Duy da İnanma

Karşımda konuşurken kalbimin atışlarını kontrol edemiyordum. Ama yine de sakinleşmeye değil de daha fazla kan akışına neden oluyordum. Durduramamak kendini bu işte!...
O an ne olsa da kurtulsaydım oradan? Neler düşündüm neler... Gelmez ya aklına insanın, hatta bomboş olur, olanı da unutursun... İşte öyle bir andı dünkü...
Bir gün, biri demişti ki bana; "sizi bir tek zaman yenebilir, onun dışında size bir şey olmaz". Sözlerinde haklı olduğunu o zaman da biliyordum ya, neyse... Bizi yenmek üzere zaman, yenik düşmek üzereyiz zamana...
Aslında bunun seyircisi olmak da güzel. Heyecanla beklemek, savaşmak belki de. Tabii savaşmak istersen... Ya da diğer yolu seçip bilerek, ağır ağır yenilmek.
Düşünüyorum da, tanıdığım en güçlü varlığın karşısında duruyorum. Bu ne cesaret ? Meğer ben ne kadar güçlüymüşüm? Gerçekten bilmediğim bir şeydi bu. Zamana karşı duruyorum, buna cüret ettim. Bana bol şans!
Duyduklarımı düşünüyorum şimdi. Gelebilir miyim üstesinden? Karşımda hem zaman var hem sözleri! Yoksa o sözleri duymamış gibi mi yapayım? Duyup da inanmamak bir tercih olabilir mi? Önemsememek? "Nasıl olsa isteyerek söylemedi. İstediği hayat o değildi aslında" diyip süslesem mi? :) Böyle daha güzel olmadı mı? :)
Kadınların en güzel yaptığı şeylerden biri de bu değil mi? Görmek istemediğini görmez ya da farklı bir bakış açısı getirebilir.
"Ne oldu da böyle oldu, biz neden böyle olduk" demiyorum. Çünkü sebebini biliyorum. Zaman kendini gösterdi. Çünkü vakti gelmişti...



4 Ağustos 2011 Perşembe

Gözlükler ve Yanık Ten Konuşuyordu

"Mutlu musun?" diye sordum.
"Sevdiğinle değil, seni sevenle birlikte olacaksın" dedi bana. Dondum! Aslında söylediği tam da mantık çerçevesi içindeydi de, ben öyle yaşamıyordum hayatı. Hiç de yaşayamadım. Söylediklerini dinlerken, eminim yüzümdeki garip ifadeyi o da fark etti. Sakin ve usulca devam etti...
"Bu yeni ciks gözlüklerim, bu yeni saatim, bu takılarım, tatildeydim fazlaca esmerleştim" dedi, "ha! bu da yeni arabam" diye ekledi camın kenarından otoparkı işaret ederek ...Şaşkınlığımı, saçmaladığım kelimelerim takip etti. Bu onun en mutlu haliydi öyleyse. Değil mi? Soruma verdiği cevapta hisleri yok, bünyesine kattığı değerlileri vardı. Peki şimdi ben onun için ne hissetmeli, onun için ne dilemeliydim?
Ona nasıl baktığımı canlandırmaya çalışıyordum kafamda. Ki, beni yanlış anlamasın.
Aslında onu onaylıyordum. O zaman neden hala şaşkınım?
Bazı hayatlar ya da bazı insanlar için öyle kolay ki her şey. Belki de şaşırdığım, kendi kararsızlığım ve sürüncemede kalan geleceğimdir, kim bilir...??

Gözümde Hep Aynı Sahne

Bu düşü ilk kurduğumda daha küçüktüm. Bıkkınlığımla baş edemiyordum, güçsüzdüm. Gitmek istiyordum...
Şimdi mi? Şimdilerden geriye doğru gidip bir şeyler söyleyebilirim kendimle ilgili. Biri çıkıp geldi, vazgeçtim gitmekten, bıkkınlığım gitti, mutluluk geldi. Gölge kadar yakın oldu takip etti adım adım...
Yıllar geçti, sevdiğim hayatın içindeydim. Bitmesin istedim, sürsün daha da sürsün bitmesin!
Bir gün; çıkageldi bıkkınlığım, heveslerim söndü, heyecanım bitti. Aşk gitti... O artık yoktu...
Kendime söylediğim şey hep şuydu; "hayat kısa, sonrasını değil, şimdiyi düşün." Dinledim iç sesimi, vazgeçmedim, gitmeyi istemedim yeniden. Sadece kaldım, güvendim, bekledim, sevdim.
O? O da sevdi...
Ne kadar gerçekti hayat o hiç anlamadı, yüzeyseldi. Duygular önemliydi, hisler, yaşananlar... Ama benim için... O? O da sevdi...
Kaldığım yerden devam etmek değil, artık değiştirmek istiyorum her şeyi. Kaldığım yerden sevmek değil, yeniden sevmek istiyorum artık. Zor mu? Hayır değil!
Çok acıyormuş vazgeçince, çok sancıyormuş. Olsun...
Yaşadıklarım yeter, sevgisi yeter, hayali kalır, o gider...

İstanbul'a yakın yerler keşfedilmeli

Motorsikleti olanlara duyururum. İstanbul'a yakın bir dolu yer var gezip görülecek. Trafik derdin yok, oh mis gibi hava püfür püfür esintiyle yolculuk....
Ağva, Riva, Şile motorcuların en çok kullandıkları yollar. Bu yollar ağaçlık ve motor için gerçekten çok keyifli. Özellikle Riva yolunu tavsiye ederim...

Mavi Balıklar Büyüyor mu?

Bu mavi balıklara hayran oldum. Bugüne kadar 3-4 bölgede dalış yaptık ama ilk kez Ayvalık sularında gördük bu canlıları. Ay haaaaarikalar :))
Bakın;

Farkında Yaşamak mı?

Dün akşam bir yazıma denk geldim. Ders çalışırken karaladığım bir güzel paragraf. Defterin en son sayfasında öyle güzel karalamalar vardı ki, yeniden yazmak istedim bugün...
Demişim ki, parla ey güneş, gel güzel günler gel!... Ve geldi güzel şeyler çağırmışım gelmiş...
Hayat çok kısa diyorum, diyorum da hep unutuyorum yarın sonlanacak gibi yaşamayı. Keşke bir yanda dursa o cümle. Keşke biraz daha farkında olsam...