14 Eylül 2011 Çarşamba

Kısacık Ömrüme

Gün yine başladı. Kendi içindeki sıkıntılarıyla zamanı savurdu bile.
Sabah saatleri ne çabuk geçiyor derken öğlen oluyor. Mesai bitiyor eve gidiyorsun, bir bakmışsın sabah olmuş yine ofistesin. Kapıldığım girdap bir gün bitecek nasıl olsa diyorum. Ve akıp giden zamanla içten içe kavga ediyorum.
Birçoğunun farkında olmadığı şeyin, öylesine farkındayım ki!...
Ben 32 oldum ama hayatıma dair ne hatırlıyorum sorusunu yanıtlayamam. Ben 32 oldum ama zamanın bu kadar çabuk akacağını tahmin etmezdim. Ben büyüdüm evet ama korkular yeşerdi içimde. Kısalan ömre dair korkular. Ah bir anlasa diğer insanlar...
Hayat bir kere! Şans bir tane!
Bu ofisten çıkmak, yaşamımı sevdiğim şeylerle doldurup onlarla ölümsüzleşmek istiyorum. İş, sorumluluklar, mecburiyetler, hastalıklar, karmaşalar, üzüntüler...
Ben bunları istemiyorum ki hayatımda. Yaşam böyle şeyler için yeterince uzun değil ki...

Dün bir haberde 75 yaşında bir dedenin kanser hastası olduğunu anlatıyordu. Mikrofonu uzattılar ve o tatlı, beyaz saçlı dede dedi ki; "Ben sağlığımı istiyorum, saçlarım dökülmesin". Hala yaşamak istiyordu. Eminim hissettiği yaş 75 değildi. Belki de 30larındaydı dede...
Onca yıl çalışmıştı elbette. Para kazanıp hayatını devam ettirmek zorundaydı. O da öyle yaptı. Peki ne oldu şimdi? Emekli olup rahat edeyim dediği sırada hastalandı. Şimdi nasıl yaşayacaktı ki cenneti?
Ben kabul etmiyorum evrenin adaletsizliklerini. Ben kabul etmedim, etmeyeceğim yatla gezenler varken, emekliliğini bekleyen, o yatla gezmeyi hayal edenleri.
Kapısı altından evde oturup, cam kadehten su içenleri kabul etmiyorum. Sokakta uyuyanlar varken.
Ben etmiyorum da ne oluyor ki? Bir sihirli sopayla değiştiremem ya dünyayı. Eşitleyemem ya insanların varlıklarını. Şu kısacık hayatta birçoğuna verilmemiş şansları yalnız birinin yakalamış olmasına bir şey yapamam ki...

Bir büyük hayvan; güçlü pençeleri olan kafese kapatılmış, çaresiz, öfkeli bir kaplan görüyorum kendime bakınca. Kafesteyim! Çıkamıyorum.
Tüm bu çaresizliklerin içinde, zaman zaman nefes alamadığım, korktuğum, bunaldığım oldu. Kendimi yeşilin, mavinin içinde hayal ettim. Uzaktaydım. Bu ofiste değildim, işim yoktu. Yalnızca ben ve sevdiğim şeyler; bir köpeğim, romanlardaki gibi; çok şirin döşenmiş bahçeli evim, çardak içinde kurulu sofram, ateş böceklerim...
Keşke demekten yoruldum ve sevdiğim de söylenemez bu kelimeyi.
İnandığım tek şey ve hissettiğim; çıkmak üzereyim o kafesten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder