15 Aralık 2011 Perşembe

Harcadığın Zaman

Yeni bir ışık gerekiyordu ona. O ışık konuşmalıydı, anlatmalıydı, oynamalıydı ona…
Onunla ilgili söylenenleri duydum. Neşesiz, renksiz, keyifsizmiş. Oysa; o da  1 yaşama şansı verilen canlılardan biriymiş ama farkında değilmiş…
Günü geldiği gibi yaşarken, ardında bıraktığı yılların hesabını da yapmamış. Özgür de bırakmamış; hem ruhunu hem de kendini…
Kapana kısılan bir fare gibiymiş yüreği. Çabası da olmamış ki kurtulmak için. Orada mutlu sanıyormuş kendini.
Bir işi, ailesi var ya yeter sanmış. Yetmez ki! Anlayamamış.
Ben biliyorum da mı konuşuyorum?
Evet biliyorum. Gerçekten biliyorum. Bazılarının keşfettiği şeyi ben de buldum;
Hayat ne sana, ne bana, ne de ona uzun. Hayat herkese kısa. Hayat acımasız, anlamsız… Hayat unutturan, zorlaştıran, hırslandıran, ağlatan…
Hayat ne film ne de oyun. Hayat çok gerçek… Hayat kurnazlık, umursamazlık…
Tamam mı? Gerçek mi? Yalan mı?

Hayat bu kadar boşken, gerek var mı? Ona bir daha soralım mı?
Şimdi bu çabaya, bu emeğe bunca telaşa gerek var mı?

Bırak kendini zamana. Yaşadığın sürece gülümsemeye, sevmeye, dert etmemeye gayretle yaşa.
Yaşadığın sürece; incitmemeye, üzmemeye, görmeye, değer vermeye gayretle yaşa.
Farkında yaşa.

Haydi, anlatsın birileri ona. Hayat 1 kere!

DY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder